Kur'an-ı Kerim'in yazılması, toplanması ve kitap haline getirilmesi hakkında detaylı bilgi verir misiniz?
Peygamber Efendimiz (asm) bir çok hadislerinde, kendinden sonra. özellikle dört halifeye ve genel olarak da sahabelerine uymayı emreder. Eğer Peygamber Efendimiz (asm) her konuda vasiyet etseydi, o zaman yeni olaylar karşısında "Vasiyet olmadığı için yapamayız." gibi düşüncelerle çözümler üretilemezdi. Bu nedenle Halifelik ve Kur'an'ın toplanması gibi önemli konularda bile vasiyet edilmemiştir. Böyle çok önemli konularda bile ashabın çözüm yollarına uyulması, diğer konularda onların örnek alınacağına ayrıca bir delil olabilmiştir. Diğer taraftan bu ve buna benzer konularda ashabın çözüm yolu bulması, bundan sonra meydana gelecek olaylarda nasıl bir yöntem izlenmesi gerektiği de gösterilmiş olmaktadır.
O (asm), insanlığı kurtuluşa çağıran, karanlık dünyada yolları aydınlatan bir ziya ve nur mesabesinde idi. Bu görev için seçilerek ilahi bir terbiyeden geçmiş ve nihayet, kemal döneminde görevlerin en yücesi ile vazifelendirilmişti. Resulullah, görevinde son derece titizdi. Vahyi telakki ederken ve de sonraki davranışları bunu ortaya koyar. Mesela O (asm), vahiy hali vuku bulduğunda, bildirileni çabuk ezberleyip kalbine yerleştirmek için dilini hareket ettiriyor.(Kıyamet, 75/16) Gelen vahiyleri özel katiplerine kaydettiriyor, buna mukabil Kur'an ile karışmasın diye kendi sözlerinin kaydedilmemesini ashabından istiyordu.
Kur’an-ı Kerim kırk iki vahiy katibi tarafından yazılmıştır. En meşhurları Mekke'de Abdullah b. Sa'd, Medine'de ise Übey ibni Kab'dır. Kur’an ayetleri kağıt, bez, deri parçaları, taş, tuğla, kürek kemikleri üzerine yazılmıştır. Her Ramazan ayında nazil olan vahiy pasajlarını (Kur'an-ı Kerim'i) baştan sona Cebrail (as)'e arz ediyordu. Karışıklığı önlemek için de gelen vahyin nereye konulacağını belirtiyordu. Peygamber Efendimiz (asm) hayatta olduğu sürece vahiy devam ettiğinden, Kur’an metni, iki kap arasında mushaf haline getirilemezdi. Böyle yapılmış olsaydı sık sık değişiklik yapmak, araya girecek birkaç ayeti yerleştirmek için, ikide bir çok sayıda yazılmış metni imha etmek mecburiyeti hasıl olacaktı. Diğer taraftan Kur’an metni birçok hafız tarafından ezberlenip devamlı surette okunuyor ve ashabın bir kısmının nezdinde yazılı nüshalar da bulunuyordu. Üstelik Hz. Peygamber (asm) gibi bir teminat mercii vardı. Bu yüzden metnin muhafazası konusunda endişeye sebep yoktu.
Ayrıca El-Hakim (Ö 405-1014) Müstedrek’inde “Kur’an metninin biraraya getirilmesi üç defa yapılıp, birincisi Resulullah’ın huzurunda olmuştur.” dedikten sonra, bu hükmüne esas teşkil eden şu hadisi, Zeyd İbn Sabit’den (Buhari ve Müslim’in rivayet şartlarını taşıyan bir senedle) nakleder. Zeyd diyor ki: “Biz, Hz. Peygamber’in huzurunda Kur’an’ı birtakım parçalardan telif ediyorduk (topluyorduk).” Beyhaki bu hadis hakkında: “Kanaatimce bundan maksad, birkaç ayrı defada indirilen ayet gruplarını, Hz. Peygamber’in nezaretinde sureler halinde derlemektir.” demektedir.
Şu halde vahyi tamamlanan sureleri Peygamberimiz (asm), mevcut en uygun malzemeye, birtakım sahifeler halinde temize çektirip muhafaza ediyordu. Peygamberimizin (asm) hayatında birçok sahabi Kur’an’ı hem hafızalarında hem de sahifelerinde toplamış bulunuyorlardı. O’nun ahirete irtihali üzerine Hz.Ali (ra) derhal evine kapanmış, “Kur’an’ı cemetmedikçe cuma namazına çıkmak hariç, ridamı giymemeye yemin ettim.” diyerek, sözünü yerine getirmiş, Kur’an’ı cemetmedikçe Hz. Ebu Bekir’e biat etmemişti.
Kur'an'da kaç âyet var, 6666 âyet var mıdır?
Kur'ân’ın kaç âyet olduğu hususunda âlimler arasında ihtilaf vardır. Fakat bu ihtilaf sadece numaralandırma hususundadır. Kur'ân’ın tümü için herhangi bir ihtilaf mümkün değildir.
Kur'an âyetlerinin sayısı hakkında tam bir mutabakat yoktur. Bunun bazı sebepleri vardır:
1. Âyetlerin tamamında veya Kur'an'ın umumunda herhangi bir sıkıntı yoktur. Yani Kur'an'ın tamamı bellidir. Fakat alimler arasında âyet sayısında bir görüş ayrılığı mevcuttur. Şöyleki, Kur'anı açtığınızda âyetlerin yerini tayin eden yuvarlak işaretler vardır. İşte bazı âlimlere göre, bu iki yuvarlak arasındaki ifadeler âyettir. Fakat bazı âlimlere göre, bu iki yuvarlakların aralarındaki ifadelerin bazısı bir âyet değil, iki veya daha fazla âyettir. Bu görüş ayrılığından dolayı, âyet sayısında farklılık olabilir. Yoksa Kur'an'ın tamamında veya âyetlerin kendilerinde herhangi bir anlaşmazlık veya terslik söz konusu değildir.
2. Şafiî âlimleri besmele-i şerifi, başında zikredilen sure ile bir bütün olarak saydıkları hâlde, Hanefi âlimleri besmeleyi ayrı bir âyet olarak saymışlardır. Sure başlarındaki “yasin, ha mim” gibi huruf-u mukattaa için de benzer durum geçerlidir.
3. Ayrıca, Kur'an'da bulunan “durmayınız” anlamına gelen “LA” işaretinin olduğu yerlerin de birer âyet sayılıp sayılmayacağı da bu farklılığın başka bir nedeni olabilir.
Bu ve benzeri nedenlerle Kur’an’ın bir harfinde bile değişiklik olmadığı hâlde, ne kadar âyet olduğu konusu tam netlik kazanmamıştır. Elinizde bir kitap olsa kaç parağraf veya cümleden meydana geldiği sorulsa, değişik anlayışlara göre farklı rakamlar çıkacaktır. Bu anlayış farklılığı kitabın azalacağı veya fazlalaşacağı anlamına gelmez. İşte Kur'an da esas olarak içindeki her şey ile meydandadır. Ancak değerlendirme farklılığından rakamlar da farklı çıkmaktadır.
Bu farklı sayımın bir sonucu olarak; İbn-i Abbas 6.616, Nafi, 6.217, Şeybe, 6.214, Mısır âlimleri 6.226, Zemahşeri, İbn-i Huzeyme, Şeyhulislam İbn-i Kemal ve Bediüzzaman Said Nursi ise 6.666 âyet olduğunu söyler.
Bugün elimizde olan ve dünyanın her tarafında bulunan Mushafların nizamı, Küfî ekolü âlimlerinin Hz. Ali’den rivâyetle Peygamberimiz (a.s.m)’e dayandırdıkları bir tertiptir. Bu Kur’an’daki mevcut âyet sayısı, 6.236’dır. Bu, bizim de bizzat âyetleri sayarak elde ettiğimiz bir sayıdır.
Âyetlerin sayısı elbette pek çok hikmete bakıyor. Fakat bu hikmetler, sadece yekun olarak 6.236 sayısına değil, aynı zamanda Kur’an’da kullanılan kelimelerin tekrarı, bu tekrarların yapıldığı âyetlerin sayısı, bir suredeki âyetlerin belli kriterlere göre ayarlanması, Allah’ın isim ve sıfatlarının belli bir adede uygun olarak belli bir sayıdaki âyetlerde yer alması gibi bir çok ince hikmetleri vardır.
Örneğin âyetlerin yekun sayısına uygun olarak deriz ki, surelerin başında geçen besmelelerden bir tanesi ile birlikte bu âyetlerin sayısı 6.237 olur. Bu sayı Allah’ın 99 ismi ile Hz. Peygamber (a.s.m)’in ömrü olan 63 sayısının çarpımından çıkan bir yekundur. 99x63=6.237.
Ayrıca bu sayı, daha tam Kur’an vahyi bitmeden Kur’an’da buna işaret edilmiş olması, gaybî ihbar nevinde bir mucize parıltısıdır.
Secde ayetleri Kur'an'da nerelerde vardır ve nasıl yapıldığı hakkında bilgi verir misiniz?
Tilavet secdelerini yapmasanız da okuduğunuz hatimler geçerlidir; kabul olmaması söz konusu değildir. Ancak bu secdeleri sonradan yapabilirsiniz.
Kur'an-ı Kerîm'de on dört yerde secde âyeti bulunmaktadır. Secde âyetlerinin bulunduğu sureler şunlardır:
1. el-A'raf, 7/206
2. er-Ra'd, 13/15
3. en-Nahl, 16/49;
4. el-İsrâ, 17/107;
5. Meryem,19/58;
6. el-Hac, 22/18;
7. el-Furkân, 25/60;
8. en-Neml, 27/25;
9. es-Secde, 32/15;
10. Sâd, 38/24;
11. Fussilet, 41/37;
12. en-Necm, 53/62;
13. el-İnşikâk, 84/21;
14. Alak, 96/19.
Bu secdenin yapılışı şöyledir: Tilâvet secdesi niyetiyle eller kaldırılmaksızın "Allahu ekber" denilerek secdeye varılır, secdede üç kere "Sübhane Rabbîyel-a'lâ (En yüce olan Rabbimi bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim.)" denilir. Bundan sonra "Allahu ekber" denilerek secdeden kalkılır.
Tilâvet secdesinin rüknü, Allah Teâlâ'yı ta'zîm için yüzü yere koymaktır. Ancak namaz hâlinde rükû ve hastalar için imâ da bu secde yerine geçer.
Bu secde için abdestli, temiz, avret yerleri örtülü ve kıbleye yönelmiş olmak şarttır.
Tilâvet secdesine ayaktan inilmesi ve bu secdeden kalkarken ayağa kalkılması ve bu şekilde ayağa kalkarken "Gufrâneke Rabbenâ ve ileykel masîr (Ey Rabbimiz! Senin bağışlamanı bekliyoruz. Son dönüş sanadır." denilmesi müstehaptır.
Tilâvet secdesine varılırken ve kalkarken alınan tekbirler de müstehaptır. Asıl secde ise vacibtir.
Kur'an-ı Kerim meailini abdestsiz elimize alıp okuyabilir miyiz? Kur'an-ı Kerime saygı nasıl olmaldır?
Kur'an meali abdestsiz okunabilir. Ancak Kur'an-ı Kerim ve meali bir arada ise, Mealli Kur'an-ı Kerim de Kur'an hükmünde olduklarından, abdestsiz tutulması caiz değildir.
Kur'an-ı Kerimi okumaya "Eûzü çekerek ve Besmele okuyarak" başlanır. Rabbimizin bu mukaddes kitabından gereğince yararlanmak için her halde yüce varlığına sığınmamız ve kendisinden yardım dilememiz lâzımdır.
Bir Kur'an-ı Kerim ele alınarak okunacağı zaman abdestli bulunmak gerekir. Okurken kıbleye dönmeli, toparlanıp saygılı bir duruma geçmelidir. Abdestsiz kimse kılıfsız (bir mahfaza içinde olmayan) Kur'an-ı Kerimi ele alamaz. Kutsal kitabı ancak temiz ve abdestli olan eller tutabilir.
Kur'an- Kerim, temiz yerlerde, avret yerleri kapalı olan kimselerin yanında, onu dinlemeleri şartı ile açıkca okunabilir. Pis yerlerde veya avret yerleri açık olanlarla başka işle uğraşanlar yanında açıkca okunması mekruhtur.
Dışarda bulunup okunan Kur'an-ı Kerime karşı saygılı bir vaziyet takınmayacak kimselerin işitecekleri şekilde aşikâre Kur'an okunması uygun değildir. Bu durum, Kur'an-ı Kerime saygısızlığı ve halk için de manevî sorumluluğu gerektireceğinden, buna sebebiyet vermemelidir.
Hattat olan bir yazar, yazacağı Kur'an-ı Kerim'in yapraklarını yüksekçe tutup ince olmayan bir kalemle ve temiz bir mürekkeble beyaz kâğıt üzerine yazmalı, satırlarını seyrekçe bırakmalıdır. Kur'an-ı Kerim nüshalarını pek küçük boyda ince kalemlerle yazmak, tenzihen mekruhtur. Bu mübarek nüshaların altın veya gümüşle süslenmesi, bir saygı ifade ettiğinden caiz görülmüştür.
Kur'an-ı Kerim'i, Hacer-i Esved'i, Kâbe'nin eşiğini hürmet için öpmek caizdir. Buna "Diyanet öpmesi" denilir. Mübarek bir adamın elini öpmeye de "Tahiyye öpmesi" denir.
(İmam Şafiîye göre ekmeği öpmek, mübah veya hasen olan bir bid'attır. Bu öpmek, Hanefîlerce de mübah görülebilir.)
Kur'an-ı Kerim'le, diğer din kitabları ile kaşında (yüzüğün taşında) Kur'an'dan bir şey yazılı yüzüğü elinde taşıyarak, bir zaruret bulunmadıkça, helâya (tuvalete) girilmez, hürmete aykırıdır. Bunları helâya girmeden önce çıkarmalı ve temiz bir yere bırakmalıdır.
Bir Kur'an-ı Kerim okunamayacak hale gelince, temiz bez parçası içine konup ayak basılmayacak bir yere gömülmelidir. Bu, Kur'anı bir küçümseme değil ona bir ikramdır. Bununla beraber üzerine toprak atılmamalı, tahtadan bir çatı yapılmalıdır. Bu gibi Kur'an-ı Kerimleri yakmak caiz değildir.
Kur'an'dan başka diğer din kitabları eskiyince hemen gömülebilir, hem de akar suya bırakılabilir, hem de içlerindeki mukaddes isimler silindikten sonra yakılabilirler. Bu gibi kitapların kâğıtlarına bir şey sarmak dine ve ilme karşı hürmetsizliği doğuracağından caiz olamaz.
Kur'an-ı Kerim'in son inen ayeti hangisidir?
Son inen âyet hakkında ihtilâflar vardır:
1. ''Bugün sizin için dininizi ikmal ettim." ayeti son nâzil olandır, diyenler var. Bu Arefede vedâ haccında nâzil oldu. Süddî der ki: "Bundan sonra helâl ve harama dair nâzil olmamıştır."
Resulullah (s.a.v)'ın Veda Haccında Mâide Suresi'ni okuyup şöyle dediği rivayet edilmektedir:
"Ey insanlar! Şüphesiz ki Mâide Suresi en son nazil olan buyruklardandır. O bakımdan o surede helâl kılınmış şeyleri helâl, haram kılınmış şeyleri de haram biliniz."
Ahmed, Tirmizî, Hâkim ve Beyhakî de Abdullah b. Ömer'in şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Son nazil olan sureler Mâide ve Feth sureleridir." Yine Ahmed, Nesaî ve sahih olduğunu belirterek Beyhakî Hz. Aişe'nin şöyle dediğini rivayet ederler: "Maide son nazil olan suredir. O bakımdan o surede helâl bulduğunuz şeyi helâl diye kabul ediniz, haram bulduğunuzu da haram biliniz." (Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 3/347.)
2. "Allah'a döneceğiniz o günden sakının."(Bakara, 2/281) son inen âyet budur. Bundan sonra Resulûllah dokuz veya yedi gün yaşadı. Ashab bundan acı haberin yaklaştığını anladı.
3. Son inen sûre "İza cae Nasrullahi Vel-feth" Nasr süresidir. İbni Abbas "En son inen ayet riba, (faiz) ayetidir. En son inen sure, "İza cae Nasrullahi Vel-feth dedi."
4. Berâ'nın sonu, Bakara'nın sonu, diye de rivayetler vardır. "El-yevme ekmeltü" ayeti Hiccetül-Veda'da arefe günü nâzil olduğuna göre son denemez. Meğer ki kemal-i dine dair son âyet denilsin. Süddî'nin dediği gibi, ondan sonra haram ve helâla dair nâzil olmasa da vaaz ve irşada dair nâzil olanlar vardır, Nasr Suresi gibi. Demek son nâzil olan derken de söz rastgele değil, mukayyettir.
İbni Abbas'tan gelen diğer bir rivayete göre «En son inen ayet, «vettaku yevmen, yani öyle bir günden sakınınız ki o günde Allah'a döndürülmüş olacaksınız» (Bakara, 2/281) manasını ifade eden ayettir.» El-Bağavi, «Haccet ul Veda yılında «Senden fetva isterler» diye başlayan En Nisa Sûresi'nin son âyeti (yani kelale âyeti) nazil oldu. Ve bu ayete «yaz ayeti» denildi. Sonra Cenab-ı Peygamber (asv), Arefede vakfede iken «Bugün size dininizi ikmal ettim» ayeti nazil oldu. Cenab-ı Peygamber bu ayetten sonra (81) seksen bir gün yaşadı. Ondan sonra da «Öyle bir günden sakınınız ki o günde Allah'a döndürüleceksiniz» ayeti nazil oldu. (bk. Lübabut-Te'vil 2-220 Amire 1317 İstanbul) İbni Ebi Hatim Said bin Cübeyr'den rivayet etti: «Bu ayet, bütün Kur'an'ın en son nazil olan ayetidir. Bu ayetin nüzulünden dokuz gece sonra, pazartesi günü, Rebiulevvelin on ikinci günü, Resûlüllah vefat etti.(Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 3/610-611.)
Görüldüğü gibi, son inen ayet hakkında görüşler farklıdır. Kemali dine dair, ribaya, helâl ve harama, feraiza ait, kıssa ve haberler hakkında son şudur, demişlerdir. Söz mutlak değil, mukayyettir. Böylece zahiren muhalif görünen rivayetlerin arasını telif ve tevfik mümkündür. Herkesin ilk veya son derken gözettiği bir husus ve cihet vardır.